08.01.2020 15:12:27
Ebeveynler ve öğretmenler olarak, çocukların üzerinde kurulan sarsılmaz baskı ve sindirmenin farkında mıyız? Öğretme ya da kural koyma adı altında yapılan gizli ve açık tehditlerin çocuk üzerindeki etkisini, sindirilmişliği görebiliyor muyuz? Cevabı kesinlikle Hayır! Fakat biz okulda ve evde koşulsuz, karşılıksız sevgiyi aşılamıyor muyduk? “koşulsuzluk” kavramını tam manasıyla anlayan, sindiren biz miyiz yoksa çocukların ta kendileri mi?
Zaman ilerledikçe “Koşulsuz hiçbir sevgi, ihtiyaç vb. olmaz.” duygusunu onlara aşılayan maalesef ki biziz. Öğretmen “Çiçek olup kıpırdamaz ve sessiz kalırsan oyun oynamana izin veririm.” derken “Eğer bugün uslu durursan sana istediğin kurabiyeyi yaparım” diyor, anne. “Hafta sonu ödevlerini bitirirsen tüm hafta beklediğin programı izleyebilirsin” diyor diğer yandan baba.
Hani uzlaşma, hani anlayış, hani koşulsuz ne varsa... Ben, kim neyi isterse o halde varım ve ancak o zaman seviliyorum diyor çocuk ve bu durumu kanıksıyor. Hem de ne için. Sadece verilen görevleri yerine getirmek ya da en sessiz ve en saygılı sınıf benim demek için bir öğretmenin.
Toplum standartları için uyum iyidir. Her ortama ayak uydurabilen insan tercih sebebidir. Fakat fazla uyum bir sorundur. Bu kişinin kendi istekleri için ilk olarak başka insanların isteklerini yapma zorunluluğu kanıksaması hatta çoğu zaman kendi isteklerini unutmasıdır. Peki bu durum nerede ne zaman başlar? Sevgi tanımı aslında her ne olursa olsun karşındakini kabul etme durumudur. Varsın çocuk çiçek olmasın, varsın o ödevin bir kısmı yapılmasın. Yeter ki çocuk arkasında duran yetişkinlerin farkında olsun ve büyüdüğünde böyle bir insan olsun. Başkalarının istekleri peşinde değil kendi hayalleri peşinde koşsun…
Uzman Psikolog
Ayşegül Öz Cörüt
Bu içeriği arkadaşlarınızla paylaşmak ister misiniz?
All Photos from Unsplash